0

RİSKLİ YAPI KAVRAMI VE TESPİTİ-III

RİSKLİ YAPI TESPİTİNİ YAPMAYA YETKİLİ KURUMLAR

 

Riskli yapı tespitini yapmaya yetkili kurumlar Uygulama Yönetmeliğinin 6.maddesinde sayılmak suretiyle belirtilmiştir.

(1) Riskli yapılar;

  1. a) Bakanlıkça,
  2. b) İdarece,
  3. c) Bakanlıkça lisanslandırılan,

1) Kamu kurum ve kuruluşları,

2) Üniversiteler,

3) Sermayesinin en az yüzde kırkı kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan şirketler,

4) Depremden korunma, deprem zararlarının azaltılması ve deprem mühendisliğinin gelişmesine katkıda bulunmak gibi konularda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları,

5) 29/6/2001 tarihli ve 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanuna göre Bakanlıktan izin belgesi almış yapı denetimi kuruluşları ile laboratuvar kuruluşları,

6) 27/1/1954 tarihli ve 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu uyarınca, inşaat, jeoloji ve jeofizik mühendisleri odalarına büro tescilini yaptırmış kurum ve kuruluşlar,

tarafından tespit edilir. Lisanslı kurum ve kuruluşlar herhangi bir alan ile sınırlı olmaksızın Ülke genelinde riskli yapı tespiti yapabilir.

Bakanlıkça lisanslandırılma hususunda Ek-1’de gösterilen belge ile lisanslı kuruluşlara verilecek belge gösterilmiştir.

 

TESPİT MASRAFLARI

 

Riskli yapı tespiti için yapı malikinin başvurması halinde tespite ilişkin masrafları da yapı maliki üstlenir. Hatta ilgili kuruluş ile yapı maliki arasında “risk tespiti sözleşmesi” kurulduğu söylenebilir.

İlgili sözleşme ile riskli yapıları tespit etme hususunda lisanslandırılmış kuruluş; yapının risk faktörünü tespit etme borcu altına girmekte, bunun karşılığında yapı malikinden bir edim almaya hak kazanmaktadır. Aynı şekilde yapı maliki, lisanslı kuruluşa vermeyi taahhüt ettiği edim karşılığında sahip olduğu yapısı hakkında risk raporu düzenlenmesini sağlamaktadır. Risk tespiti için idarece lisanslandırılan kuruluşlar yapı denetim hususunda uzmanlaşmış şirketler olup, bu şirketler risk tespiti hizmetini bir ücret veya menfaat karşılığında verdiğinden yapılan işlemler ticari faaliyet kapsamındadır.

 Söz konusu şirketlerin risk tespiti sözleşmesi yaptıkları yapı malikleri ise ticari veya mesleki amaçlar ile hareket etmemeleri durumunda tüketici konumundadır. Şu halde yapılan işlem bir tüketici işlemi olup, bu işleme uygulanacak kanun 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve uyuşmazlıklara bakacak yargı organı tüketici hakem heyeti ve türetici mahkemesidir. Risk tespitini yaptıracak yapı malikinin tacir olduğu ve risk tespiti işlemlerinin ticari faaliyet kapsamında yapılması durumunda ilgili sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin uygulanacağı ve asliye ticaret mahkemelerinin görevli olacağı söylenebilir.  [1]

Bakanlık tarafından istenmesine rağmen yapı malikinin riskli yapı tespitini yaptırmaması durumunda tespitin yapılmasında Bakanlık zorlayıcı rol üstlenmektedir. Hatta Bakanlık riskli yapı tespitini yapmakta veya yaptırmaktadır.

Bakanlık tarafından zorla yapılan/yaptırılan riskli yapı tespitinin;  TBK’ nin  “Başkası adına ve hesabına temsil kamu hukukundan doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği ve derecesi bu konudaki yasal hükümlere; temsil hukuksal bir işlemden doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği ve derecesi o hukuksal işleme göre belirlenir” (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 41/1) hükmü uyarınca kanuni temsil ilişkisine delalet olduğunun kabulü mümkündür.

Dolaylı temsilci sıfatıyla hareket eden Bakanlık tarafından yaptırılan tespit işleminin sonuçları yapı maliki üzerinde doğar. Dolaylı temsil ilişkisinin sonucu olarak ortaya çıkan masraflardan yapı maliki sorumlu olmaktadır.[2]

 

TAPUDA YAPILACAK İŞLEM

 

Yukarıda bahsedilen usul ve esaslara uygun şekilde riskli yapı olarak tespit edilen yapı hakkında, Tapu kütüğünde beyanlar sütununa riskli yapı tespiti kaydedilir. Bu kaydın 3.kişiler bakımından etkisi; yapının el değiştirmesi halinde iyi niyet iddiasını engelleyici fonksiyon sağlamasıdır.

 

 YARGI KARARLARI

 

Uygulamada Danıştay 14.Dairesi’nin istikrarlı olarak[3]/[4] kiracılar ve sınırlı ayni hak sahipleri açısından menfaat bağının bulunmadığı gerekçesiyle riskli yapı tespiti raporlarına karşı itiraz ve dava haklarının olmadığı savunulmuştur.

İdari işlemlere karşı dava açmak için menfaat bağının varlığı aranır. Ciddi, meşru, güncel, makul bir bağ halinde menfaatin varlığı kabul edilir ve dava ehliyeti tarafa tanınmış olur.

Nitekim kiracıların veya sınırlı ayni hak sahiplerinin riskli yapı konusu taşınmazla herhangi bir bağlarının olmadığını söylemek hukuk devletinde hak arama özgürlüğünü kısıtlamaktan başka bir şey değildir. Ülkemizdeki binaların ciddi deprem riski altında bulunması sebebiyle mümkün olan en hızlı şekilde ilgili dönüşümün sağlanması amaçlansa da hak arama özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, hukuk devleti ilkesi, dilekçe ve şikayet hakkı gibi anayasal değerlerin ihlal edilmesiyle tamamlanacak bir süreç ortaya pek çok ihlal çıkaracaktır.

Riskli yapı tespitine karşı yapılan itirazları değerlendiren heyette hukukçu bir kişinin bulunmaması, mevcut itirazın sadece teknik yönden ele alınmasına sebep olmaktadır.

Ayrıca Anayasa’ya açıkça aykırı olan yürütmeyi durdurma kararı verilmesinin 6306 Sayılı Kanun kapsamındaki talepler bakımından hariç tutulması ciddi hak kayıplarına sebep olmakta, devam eden bir iptal davası pratik hayatta, sonuçlarını tam yargı davasına delil olarak eklenerek göstermektedir.

Danıştay 14.Dairesinin 2014/10762 Esas Numaralı 2016/950 Karar Numaralı ve 16.2.2016 tarihli kararında yetkisiz bir makamın yaptığı tebligatın kanunen sonuçlarını doğurmayacağı tespit edilmiştir:

“ Olayda; her ne kadar İdare Mahkemesince; riskli yapı kararının kesinlik kazanması üzerine Buca Kaymakamlığı Tapu Müdürlüğünün 26.06.2013 tarihli tebligatı üzerine 60 günlük süre geçtiği halde yapının yıkılmadığı görüldüğünden dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, yukarıda yer verilen mevzuat gereği yapının 60 günden az olmamak üzere verilecek süre içerisinde yıkılması gerektiğine ilişkin yapı maliklerine belediyelerce veya il özel idaresince tebligat yapılacağı açık olup, Buca Belediye Başkanlığınca, usulüne uygun şekilde 60 günden az olmamak üzere vereceği süre ile yapının yıkımı noktasında yapı maliklerine tebligat yapılmayıp, içeriği belli olmayan Buca Kaymakamlığı Tapu Müdürlüğünün 26.06.2013 tarihli tebligatına atıfta bulunmak suretiyle bu tarihten itibaren 60 gün geçmesine rağmen yapının yıkılmadığının görüldüğü gerekçesiyle, kanunda öngörülen sürelerden daha az bir süre verilerek 07.11.2013 tarihine kadar yapının boşaltılarak yıkılması gerektiğine ilişkin 23.10.2013 tarihli dava konusu işlemde hukuka uyarlık  bulunmamakta olup aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamıştır. “

Yine Danıştay 14.Dairesinin bir başka kararında[5] paylı mülkiyete tabi taşınmazın paydaşlarından birinin riskli yapı tespiti için lisanslı kuruluşa başvurması, başvurunun ardından yapının riskli yapı olarak tespit edilmesi ve bunun üzerine yapıda kiracı olarak ikamet eden kişilerin ilgili işleme karşı dava açması sonucunda verilen kararda mülkiyet hakkı sahibinin bu konuda tasarruf yetkisinin olduğu ve kiracının işleme karşı dava açmasının menfaat bağının eksikliği dolayısıyla mümkün olmadığı  sonucuna  varılmıştır.

 

Danıştay 14.Dairesinin verdiği bir başka kararda ise; riskli yapı tespitine karşı 9 gün içinde ilgili Müdürlüğe itiraz edildiği ancak yapılan itiraza karşı ilgili idarenin 3 buçuk ay sonra cevap verdiği, arada geçen sürede davanın süre aşımına uğradığı gerekçesiyle reddedilmesi yönünde karar verilmiştir.[6]

Süre aşımı yönünden verilen ret kararının değerlendirilmesine gelince; Bakanlıkça veya İdarece yaptırılan riskli yapı tespitine karşı 15 gün içinde yapı maliklerince veya kanuni temsilcilerince itiraz edilebileceği kanunda düzenlenmiştir. Yapılan itiraz üzerine idari işleme karşı dava açılması için işleyen süre aşımının durduğu, cevap verilmesinin ardından veya 60 gün içinde cevap verilmemesi halinde süre aşımının kaldığı yerden devam edeceği kabul edilmiştir. 6306 Sayılı Kanun uyarınca 15 günlük süre içinde itiraz eden yapı malikinin talebinin zımnen ret şeklinde veya açıkça reddedilmesi halinde süre aşımı kaldığı yerden devam eder ve ilgili tespit raporuna karşı toplam 30 gün içinde iptal davası açılabilir.

Somut olayda, davacı 15 günlük süre içinde itiraz ederek süre aşımının durmasını sağlamıştır. Davalı İdare ise başvuruya 3 buçuk ay sonra cevap vererek başvuruyu reddetmiştir. Bunun üzerine davalı ise vakit  kaybetmeden idari işleme karşı iptal davası açmıştır ancak Danıştay 14.Dairesi verdiği kararda; itiraz edilmesinin ardından başvuruya 60 gün içinde cevap verilmemesi nedeniyle zımnen reddin meydana geldiği ve zımnen reddin gerçekleşmesiyle süre aşımının işlemeye devam ettiği ve bu sırada idari işleme karşı iptal davası açma olanağının kalmadığı savunulmuştur

Yukarıda bahsedilen olayda açık şekilde hak arama özgürlüğünün ihlal edildiği gözlenmektedir. Bu duruma karşı geliştirilecek çözüm; idarenin kendisine karşı yapılan başvuruya cevap verdiği zaman fark etmeksizin, verilen cevap tarihinden itibaren süre aşımının devam ettirilmesidir.

 

[1] ÇAKIR Burak Halil, s.35

[2] ÇAKIR Burak Halil, s.37

[3] Danıştay 14.D, E.2014/11276 K.2015/3850 T.13.5.2015

[4] Danıştay 14.D, E.2015/7502  K.2016/650 T.4.2.2016

[5] DANIŞTAY 14.Dairesi, E.2016/8597 K.2017/438 T.1.2.2017

[6] DANIŞTAY 14.Dairesi, E.2016/626 K.2017/175 T.18.1.2017

TÜMAY DÖNMEZ, MAYIS 2019,KADIKÖY



Bu Bilgi Yararlı Oldu mu?
Anket Sonuçları
Kapat